20/11/2006

Kalbim Cebu’da kaldi…

Cebu’da kaldigimiz otelden bizi Bohol adasina goturecek olan tekneye,taksiyle 5 dakika icinde vardik..Sabahin erken saatleriydi.Limandan taze portakal suyumuzu alip teknenin acik kisminda yerlestigimizde,bulutlar,denizin rengi,gunesin dokunusu uyum icindeydi.Fakat tekne yol almaya baslayinca motorun gurultusunden iceri kacmak zorunda kaldik.Okyanusun her yanina serpistirilmis uzaktan uzaga gorunup kaybolan adalardan 2 saat sonra iste Bohol adasindaydik.O iki saatlik yolculuk suresinde dunya haritasini gozumde canlandirarak,kisa bir sure once adini dahi duymadigim bir adaya dogru okyanusta minik bir nokta olarak gidiyor olmak –ustelik dunyanin en kucuk maymunlarini gormeye-oldukca keyiflendirdi beni…Filipinler’de olmak bile aklima gelmeyecek birseyken,Cebu sehrinde kalmak,oradan da Bohol adasini kesfe cikmak carpici bir deneyim yasiyor oldugum hissini yasatti.

Bohol’a ayak bastigimizda Maldivler’deki gibi sadece “ada”yla karsilasacagimi dusunurken aslinda limaniyla,dukkanlariyla,otobus ve arabalariyla hatta havaalaniyla tropikal bir adayla kucuk bir sehir karisimina ayak bastigimizi farkettim ilk izlenim olarak.Tekneden inince ellerinde gunluk gezi rotalarinin oldugu birkac fotograf ve fiyat listesiyle birkac Filipinli adam biz turist kiliklilara yanasti..Gormeyi planlamis oldugum Chocolate Hills arabayla 120 m.lik bir mesafede oldugundan ve bu bizim Cebu’ya son donus teknesini kacirmamiza sebep olabileceginden ‘belki bir dahaki sefere’ diye dusunerek gezinin hatlarini Tarsier maymunlari,asma kopru,16. yy. dan kalma bir kilise ve yuzer restoranda ogle yemegiyle belirledik.Filipinli rehber-soforumuz esliginde ada turumuza basladigimizda gittikce daha yesil,daha dingin yollar ve huzurlu yasam beni buyulemeye ve bizim yasadigimiz mi onlarinki mi gercek sorusuna cekmeye baslamisti bile…
Kivrila kivrila asma kopruye giden sik agacli ada yollari,sade,dogayla butunlesmis evler,bahceler akip gidiyordu arabanin camindan..Evinin onundeki yol kenarinda kucuk,mutevazi, kendince bir tezgah acmis,bekleyen Filipinliler,stres kelimesinden habersiz tembel tembel oturuyorlardi.Bunca dogallik ve hayati temel ihtiyaclara indirgemislik hosuma gitti.Insanin dogadan uzaklastikca aslinda ozunden uzaklastigi,hayatimizi modernlestirdikce aslinda karmasiklastirdigimiz,en yalin ve en oz haliyle yasami ve insan olmayi ancak hayatlarimizi sadelestirdikce yakalayabilecegimiz dusunceleriyle doladurayim,yollari agaclari seyrede seyrede asma kopruye varmistik bile…

Asma kopruden gecmek ise hic te oyle kolay degildi..aslinda dogayla icice yasamanin kolay olmadigi altimizdan akan nehre bakmamaya calisarak incecik kopruden gecerken daha bir gerceklik kazandi sanki,,oysa macera filmlerindeki oyuncular birilerinden kacar yada birilerini kovaliyorken son surat gecebiliyorlardi bu koprulerden,biz adimlarimiza dikkat etmeye calisirken.. Koprunun sonunda bizi hediyelik esyalar satan minik bir klube bekliyordu..asma kopruyu geriye donmek icin tekrar kullandiktan sonra gorecegimiz Tarsier maymuinlarinin magnet ve anahtarliklarindan aldim ve daha gormeden bu kocaman patlak gozlu maymunlari sevimli buldum.Kopruden geldigimiz yone mecburen! bir kez daha gecerek,bizi bekleyen soforu bulduk ve “maymunlarin ziyareti” icin yola koyulduk yine..

Hava oldukca nemliydi..Birkac maymunu gorebilmek icin bir suru turist buyukce kafesin icindeki kisa agaclarin arasinda dolaniyordu.Birkac maymun ilgiden bunalmis olacaklar ki yuksek dallara tutunup bizi umursamazken,zavalli birkaci da -belki de ilgiyi ve poz vermeyi sevdiklerinden- goz hizamizdaki dallardan patlak gozlerini daha bir patlatarak bize adeta poz veriyordu,yuzlerinde gulumsemeyle karisik bir ifadeyle ustelik..Dokunmak yasakti,turleri zaten yokolma tehlikesi ile karsi karsiyaydi..ama Taylandli bir arkadasimdan duydugum kadariyla,Bangkok’taki “Weekend Market” denilen haftasonu pazarinda yasal olmayan yollarla bu turu yokolma tehlikesiyle karsi karsiya olan maymunlar satiliyormus.
Sofor-rehberimiz onlara dokunabilecegimi soylediyse de ben kafasini 180 derece dondurebilen bu maymunlarin bir anda donup isirabilecegini duymamla birlikte yumusacik gorunen tuylerine dokunmaktan vazgectim..
Belki de cok kisa bir sure sonra dunya uzerinden bu turun kalkmis olacagi fikrinin uzuntusuyle son birkac fotografini daha cektim gulumser gibi gorunen komik yuzlerinin…

Arkamizda maymunlari birakarak,nehrin uzerinde yanyana dizili teknelerden birine bindik..Teknenin ortasindaki masaya konmus birkac cesit yemekte fazla gozum yoktu,onlar da istah acici gorunmuyorlardi zaten..tek istedigim hayattan bir saat daha calmak,bu tropikal ormanin arasindaki yemyesil,sakin nehirde akip gitmekti…
Oyle de oldu..sanirim bir saatlik bir ruya gordum..

Filipinliler bu tekne gezisini belli ki hergunku rutininde yapiyordu ve calan muzik,teknenin nehir sonunda ‘u’ donus yapacagi noktada bizi bekleyen ve tekne gorunur gorunmez sarkilarina baslayan calgicilar,tum bunlar belliydi ama yine de dogal birseyler vardi..belki bizim gibi turistik gozlerle bakandan cok yerli halk vardi heryerde ve bu bozulmamislik onlarin hayatina bir an icin dahil olma hissini yasatiyordu…hem de fazlasiyla..

Simdiye kadar sesi kotu olan ve sarki soylemeyi sevmeyen bir Filipinliye hic rastlamadim,,belki vardir ama eminim ‘tarsierler’ kadar soyu tukenmektedir..diyecegim o ki,o kadar belirgin bir ozellik sarki soylemek ve ses guzelligi bir Filipinli icin..
Yumusacik sesleriyle iki kiz biz tekneye bindikten sonra muzik yapmaya basladi..tekne onlarin ahenkli sesleriyle yol aldi..gozlerim doganin mucizevi guzelligini ve renklerini,heryerden fiskiran yesilligi ve nehri goruntulemek icin bir ortak ariyordu,bu yuzden elimde fotograf makinesi teknenin bir onune bir arka parmakligina kosturup durdum..bir yandan bu parmakliklara yanimizdan gecen teknelerden nehre atlayan cocuklar tutunuyor,bir sure dinlendikten sonra da bir sonra gecen tekneyi yakalamak icin ‘cup’diye yine suya atliyorlardi.Bunu ilk gordugumde cocuklardan biri suya dustu diye panige kapildim sonra oyun oldugunu anlasam da bu sefer tekne ona carpacak diye endiseye kapildim.Korkum yersizdi cunku bu onlarin en keyif aldiklari oyundu muhtemelen.Onlara ozenmemek elde degildi.Kimbilir belki onlar da sehir yasamina ozeniyor ve buyuyunce nehirlerde yuzmek yerine trafigin ve gurultunun hic durmadigi sehirlerde kalabaliga karismak istiyorlardi,teknelerin parmakliklarina tutunmaktan daha keyifsiz olacakti bu onlar icin belki de...

Tekne sakin sakin ilerlerken ve Filipinli cocuklar agacin nehre dogru egilmis olan dalina bagladiklari iplerle Tarzan gibi suya atlarken bu gorduklerimi ancak filmlerde izleyebilirdim diye dusunuyordum.
Hic bitmemesini istedigim nehir gezintimiz Filipinli bir kadinin kendi imkanlariyla ve amatorce hazirladigi illuzyon sovuyla sona erdi.Elbette gercek bir iluzyonistinki kadar hayrete dusurucu degildi ama ellerindeki imkanlarla teknedekilerin hosca vakit gecirmesine calisiyorlardi.

Bu goruntuler esliginde bir saat akti gecti..Tekneden inerken muzisyen kizlarin dilinde bizi ugurlayan bir sarki vardi,sarkinin sozlerinde ayrilik olsa da huzun degil yine ve herseye ragmen nese sakliydi…

Donus feribotunda elimde tuttugum patlak gozlu Tarsier maymununun maskotuna sevgi ve simdiden ozlemle gulumsedim…

Guzel muzik yapan,yumusacik sesleriyle sarkilar soyleyen,her ogun,her yemekle pilav tuketen,minyon tipli,kibar,guleryuzlu,karaoke yapmayi seven,gittigi ev derme catma ve sonsuz bir yoksullukta olsa dahi o evlere,islerine gitmek icin bindikleri otobusleri rengarenk boyayan,birbirlerini tutan,koruyan,kollayan,yabanci bir ulkede bulunuyorlarsa orada hemen birlik olan bu insanlari sevdigimi farkettim;hersey gercek,belki de ben iluzyonken…