KARMI’DE ZAMANI TUTMAK…

Kediler cennetinde bir gun…

Surprizli rotalari kim sevmez?
Done dolasa giden yol bizi “village center” tabelasina,oradan da ufacik bir kiliseye evsahipligi yapan bir meydana cikardi…Arabamizi parkedip de arabanin sesi ve bizim hararetli konusmamiz bir an kesilince ne kadar cok gurultu yapmis oldugumuzun farkina vardik…
Muthis bir sessizlik bizi bekliyormus meger..biz done dolasa -ve her zaman harala gurele- biyerlere arabalarimiza dolusup gitmeye calisirken..

Burada benim hic kalmayi beceremedigim kadar sessizlik,besleyemeyecegim kadar cok kedi,huzura bulanmis yuzyillik agaclar,taslar,iclerinde yasam olan ama buna bin sahit isteyen evler var,aralik bazi pencerelerden tabak catal singirtisi,muzik,televizyon sesi,iki kisinin konusmasinin suzulmedigi...

Insan burada kendi sesinden rahatsiz olacagi kadar derin bir sessizlikle bulusuyor…

Bir tek parmak arasi terliklerimin sipirtisi ve yanimdan hizla gecen bir arinin viziltisi kaldi havada…

Daracik gecitler arasina yerlesmis evlerde yasam belirtisi olarak,pencere kenarina dizilmis kitaplar,bahceye kediler icin konulmus su kaplari,kapi onlerinde parkedilmis arabalar,kis icin kesilmis somineye uygun boyutta odunlar-sicacik,kedili bi kis gecesinin hayalini kurduran:)-evin kapisina asilmis ruzgar canlari var ama evler kimsecikler yasamiyormuscasina sessiz...

Peki ortalikta mutlu mutlu gezinen,tembellik yapan,bizi catilardan suzen bu sisman kediler,kapi araliklarindan gorunen heykelcikler,kitaplar,teraslardaki bambu koltuklar bu sessizligin neresine ait?

Evlerin herbiri icine girip rengini,kokusunu,dokusunu icine cekme istegi uyandiriyor.Kapisinin onu kurumus ciceklerle kaplanmis,yasam bir gun orada durmus da,sanki yasamin durdugu o an bir buyucunun elinde lanetlenerek o zamandan beri oraya hapsolmus bir kopek kendisini gostermeden,‘terlik sipirtilariyla’ gecen bize havliyor,hayalet evin simsiki kapali tahta kapisinin ardindan..bahce girisinde agzinda ‘Welcome’ yazili tabelayi tasiyan seramik biblo kopege inat…

Agac dallarindan olusan tunelleri geciyoruz,birbirinden guzel isimleriyle her tunel bizi bir baska dar sokaga yada eve cikariyor..
Begonvil gecidi,erik agaci yolu,dut agaci cikmazi,palmiye gecidi….herbirini ardimizda birakip bir digerini kesfetmek icin yarisiyoruz adeta…

Iki,uc kendi halinde pub yokus sonlarinda karsimiza cikinca daha da keyifleniyoruz –“pub”dediysem dunyanin en kendi halinde ve en kucuk pub’lari gibiler-kapilarinda karatahtaya tebesirle fiyatlarini yazmislar “biz genelde kapaliyiz ama siz yine de gelip te bizi acik bulursaniz fiyatarimiz bunlar” dercesine…

Bu arada cennetin nimetlerinden faydalanan ‘kedi milleti’,kimi uyusuk,kimi korkak,kimi merakli bizi suzuyor,her deklansore basisimizda da poz vermeyi ihmal etmeden…

Kediler cennetinde agaclardan dusup,yerde patlamis misir gibi acilmis incirlere basa basa yuruyoruz.
Meydani kesen sokakta,‘cennetten’ mektup gondermek isteyen olursa diye orada bekleyen postanenin calisma saatlerine bakip burada calismanin ne kadar huzurlu ve keyifli olacagini dusunuyorum...

Cogunlukla kapali olan mini postaneye gonderilmek uzere gelen,bu huzur dolu Ingiliz koyunde muhtemelen! farkli bir ic sesiyle yazilmis mektuplarin el yazilarina bakmanin,yeni yil kartlarina bulasmis neseye dokunmanin,sabah postanenin kapisinda gunesin altinda keyifle gerinen kedinin gunesten isinmis sirtini oksayarak gune baslamanin,icinde renkli zarflarin,Kibris’in ve Karmi’nin kartpostallari olan mini postanenin kapisinin kilidinde anahtarimi dondurursem sanki icimdeki kilitleri de bir bir acacagimin hayaline daliyorum…

Donus yolunda arabayi calistirip ta sessizlige ses ekleyince,hayat sadelestikce icimizde varolan “o cevaba” daha da cok yaklasacagimizi dusunerek virajli yoldan sehre iniyorum...